Medîne Medeniyeti

Aralık 31, 2007 at 12:30 pm (Kategorilenmemiş)

Medeniyet kavramının kökü Medine kelimesine dayanmaktadır. Medîneli bu bakımdan medenî demektir. Yani şehirli, şehirde yaşamanın şartlarını kabul eden ve yerine getiren insan. Ya da medenî, Medîneli anlamına gelmektedir. Bu şehrin adı İslam’dan önce Yesrib idi. Yani burada yaşayan insanlar daha medenî olmamıştı. Cahiliyye dönemi insanlarının putperestlikten tutun da içki, kumar, fuhuş, kabilecilik, kavga, savaş, ırkçılık vs.  medeniyetin gereklerinden uzak her türlü mel’aneti işledikleri Yesrib, artık İslam’la birlikte Medîne olmuştu. Medineli olmak artık medenî olmaktı. Medeniliğin gerekleri kendini bir bir göstermeye başlamıştı. İlk önce “ensar” olmakla medenî olma yolunda ilk adımı atmışlardı. Daha önce unutulmuş olan bu kavram sanki İslam’la birlikte ihya olmuş, yeniden doğmuştu. Koşuyordu Medineliler Mekke’den gelen kardeşlerinin yardımına. Her bir Medineli bir Mekkeliyi kardeş edinmişti. Malını, parasını, tarlasını paylaşmıştı onunla. Mademki medenî olmuşlardı, daha önce unutmuş oldukları sevgi kavramına bu vesileyle yeniden kavuşmuşlardı, seveceklerdi birbirlerini doyasıya.

Yazının devamını oku »

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

sensiz kalan bu şehri…

Aralık 28, 2007 at 9:17 am (Ustaların kaleminden)

 

sensiz kalan bu şehri yakmayı çok istedim

mavi bir aleve dönüştürdüm kalbimi bir anda
tutuşturmak istedim beni böyle umarsız
bırakıp gittiğin bu zalim şehri
yakamadım gözlerin dikildi karşıma bir caddenin tam ortasında
inanılmaz güzel bakıyordu gözlerime hafif ıslak
en özel en bilinmeyen türleri açmıştı papatyaların
hatıralarınla titriyordu içim kuşlar kanatıyordu gönlümü

Yazının devamını oku »

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

Kaldırımlar

Aralık 28, 2007 at 8:59 am (Ustaların kaleminden)

 

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

Yazının devamını oku »

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

Anka Kuşu: Bana Sırrını Aç..

Aralık 12, 2007 at 12:30 pm (Kategorilenmemiş)

 Yönetmen : Mesut Uçakan
Senaryo : Mesut Uçakan
Oyuncular : Yalçın Dümer, Ceren Öztürk, Kenan Bal, Kaan Girgin, Gafur Uzuner, Rahmi Dilligil
Yapımcı : Mesut Uçakan
Görüntü Yönetmeni : Mehmet Gün
Müzik : Serkan Akgün
Süre : 1 saat, 35 dk.
Gösterim Tarihi : 9 Kasım 2007

Senaryo, idealist bir film yönetmeni olan Selman’ın gerçek aşka ve aşkın gerçeğine ulaşma çabası üzerine kuruludur. Hayatın arka planına bir ışık tutma iddiasındadır.
Selman, filmde içindeki ve dışındaki haksızlıklara, kuşatılmışlıklara başkaldıran çağdaş bir kahraman olarak yer alır.

Yazının devamını oku »

Kalıcı Bağlantı 1 Yorum

Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk

Aralık 12, 2007 at 12:16 pm (Satırların dili...)

 

Gök kubbenin altında insanın ruhunu soyan kötülükler ve giyindiren aşklar adına…

Doğu ak ejder yılında başladı yirmi üç bin yıllık gizem…

Uzayın sonsuzluğuna açılan kapıyı keşfe çıkmış bilge rahipler, uğruna topluca can verdikleri bir sırrın, binlerce yıl sonra, bir şair tarafından aşkın derin katmanlarına saklanarak korunacağını bilselerdi…

Siruş başlıklı murassa hançerin kabzasına parmak izlerini bırakanlar, daha avuçlarının sıcaklığı gitmeden hançer kınında kan biriktiğini bilselerdi…

Bağdat, İstanbul, Roma, Paris ve diğerleri; kıyılarına vuran yeni aşkın, bütün eski tarihlerini dolduracak yoğunlukta olduğunu bilselerdi…

Bilgeler, katiller, asiller ve sevgililer; ellerinde tuttukları kitabın alev almaya hazır bir aşk külçesine dönüşmek üzere olduğunu bilselerdi…

Şair, ipeksi dizeleri arasına hayaller gibi sakladığı şifrelerin hoyrat ellerde ihtirasla parçalandığını, sonsuzluk şarabına kadeh yaptığı gelincik yapraklarının kinle dağıtıldığını bilseydi…

Ve şimdi kim bilebilir neler olacağını, Babil uyandığı zaman? ! ..

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

“Hocaların Hocasını” Kaybettik…

Aralık 11, 2007 at 6:31 am (Gündem!)

 

“İktisadın duayeni” olarak tanınan Prof. Dr. Sabahattin Zaim, İstanbul’da tedavi gördüğü hastanede vefat etti.

Lenf kanseri nedeniyle yaklaşık 15 gün önce Maltepe’deki Özel Sema Hastanesi’nde ameliyat geçiren Prof. Dr. Zaim, dün rahatsızlanarak aynı hastaneye kaldırıldı. Yoğun bakıma alınan Zaim, bu sabaha karşı hayatını kaybetti.

Yazının devamını oku »

Kalıcı Bağlantı 2 Yorum

A’mâk-ı Hayâl

Aralık 3, 2007 at 1:45 pm (Satırların dili...)

Zifiri karanlıkta önümde birden garip bir manzara canlandı. Acaba hangi organım görüyordu? Bunu bile tayin etmekten aciz kalmıştım. Bedenimi inceliyor, kendimi yokluyordum; ama nafile, karanlıktan başka bir şey yoktu. Fakat nasıl görüyordum? Ne görüyordum?.. Buna bir isim vermek çok güçtü. Görüş alanım sınırsızdı ve sınırsız bir alana bakıyordum. Bir saniyede sanki milyonlarca asırlık mesafede oldukları tasavvur edilen boyutlardaki mekanları gezip gördüğüm halde hep aynı noktada duruyordum. Duyguları ve idrakı alt üst eden bu kudret, vicdanı mahveden bu azamet tüm çıplaklığıyla parlamaya başladı. Kudret de, azamet de, sonsuzlukta hiç oldu. Yaptım diyemediğim, yapmadım diyemediğim bu yolculukta kendimi kaybettim ve bir an hiç oldum…

  Yazının devamını oku »

Kalıcı Bağlantı 4 Yorum