Kahrında hoş, lûtfun da hoş.

Ocak 7, 2008 at 1:31 pm (Satırların dili...)

 

Cana cefa kıl ya vefa
Kahrın da hoş, lutfun da hoş,
Ya derd gönder ya deva,
Kahrında hoş, lutfun da hoş.

Hoştur bana senden gelen:
Ya hilat-ü yahut kefen,
Ya taze gül, yahut diken..
Kahrında hoş lutfun da hoş.

Yazının devamını oku »

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk

Aralık 12, 2007 at 12:16 pm (Satırların dili...)

 

Gök kubbenin altında insanın ruhunu soyan kötülükler ve giyindiren aşklar adına…

Doğu ak ejder yılında başladı yirmi üç bin yıllık gizem…

Uzayın sonsuzluğuna açılan kapıyı keşfe çıkmış bilge rahipler, uğruna topluca can verdikleri bir sırrın, binlerce yıl sonra, bir şair tarafından aşkın derin katmanlarına saklanarak korunacağını bilselerdi…

Siruş başlıklı murassa hançerin kabzasına parmak izlerini bırakanlar, daha avuçlarının sıcaklığı gitmeden hançer kınında kan biriktiğini bilselerdi…

Bağdat, İstanbul, Roma, Paris ve diğerleri; kıyılarına vuran yeni aşkın, bütün eski tarihlerini dolduracak yoğunlukta olduğunu bilselerdi…

Bilgeler, katiller, asiller ve sevgililer; ellerinde tuttukları kitabın alev almaya hazır bir aşk külçesine dönüşmek üzere olduğunu bilselerdi…

Şair, ipeksi dizeleri arasına hayaller gibi sakladığı şifrelerin hoyrat ellerde ihtirasla parçalandığını, sonsuzluk şarabına kadeh yaptığı gelincik yapraklarının kinle dağıtıldığını bilseydi…

Ve şimdi kim bilebilir neler olacağını, Babil uyandığı zaman? ! ..

Kalıcı Bağlantı Yorum Yapın

A’mâk-ı Hayâl

Aralık 3, 2007 at 1:45 pm (Satırların dili...)

Zifiri karanlıkta önümde birden garip bir manzara canlandı. Acaba hangi organım görüyordu? Bunu bile tayin etmekten aciz kalmıştım. Bedenimi inceliyor, kendimi yokluyordum; ama nafile, karanlıktan başka bir şey yoktu. Fakat nasıl görüyordum? Ne görüyordum?.. Buna bir isim vermek çok güçtü. Görüş alanım sınırsızdı ve sınırsız bir alana bakıyordum. Bir saniyede sanki milyonlarca asırlık mesafede oldukları tasavvur edilen boyutlardaki mekanları gezip gördüğüm halde hep aynı noktada duruyordum. Duyguları ve idrakı alt üst eden bu kudret, vicdanı mahveden bu azamet tüm çıplaklığıyla parlamaya başladı. Kudret de, azamet de, sonsuzlukta hiç oldu. Yaptım diyemediğim, yapmadım diyemediğim bu yolculukta kendimi kaybettim ve bir an hiç oldum…

  Yazının devamını oku »

Kalıcı Bağlantı 4 Yorum